
Farkında olalım ya da olmayalım yaşadığımız dünyada ve evrende her an milyarlarca doğa olayı meydana geliyor. Güneşte ve yıldızlarda her an milyarlarca hidrojen atomu helyuma dönüşüyor, vücudumuzda da her saniye hücresel düzeyde binlerce değişim meydana geliyor. Küçüklü büyüklü meydana gelen bu oluşlar ve değişimler aslında evrenin denge arayışından başka bir şey değildir. Bu sistemin bir parçası olarak insan ve diğer canlı türleri de ister istemez bu oluşum ve değişimlerden etkileniyor.
İnsanoğlu, bu dünya üzerindeki varoluşuyla birlikte yaşadığı doğa olaylarını anlamlandırmaya çalışıyor. Doğa olaylarına verdiği anlam, bu olaylardan etkilenme biçimine göre şekilleniyor. Eğer kendini tehlikede hissettiyse, korktuysa, canı acıdıysa yaşadığı olayları kötü, korkunç ve felaket olarak tanımlanıyor. Bu felaketlerden korunmak ve bu felaketleri engellemek insanoğlunun en büyük çabalarından biri oldu. Hatta günümüz bilim ve teknolojilerindeki gelişmelerin arkasında bu motivasyonun önemli bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte binlerce yıllık insanlık tarihinde depremler, kasırgalar, hortumlar, yıldırım düşmesi ve sel baskınları hala bu doğa olaylarının insan açısından en kontrol edilemeyenleri olmaya devam ediyor. Zira bu olaylar, can kaybı başta olmak üzere, ciddi yaralanma, sakatlık, mal kaybı, ürün kaybı ve psikolojik sorunlar yaratıyor. Etkileri de uzun yıllara kadar sürebilme potansiyeline sahip.